Bir tutkulu sevinç, bir tutkudan hüzün: Kelebekler*

Bazı zamanlar aklıma bir soru takılır: İnsan ne için yaşar? Şöyle, uzaktan ve dışardan geçmişime, sergüzeştime baktığımda bu sorunun cevabı hâlâ muğlaktır. Kâh insanlar için bir şeyler yapmak demişim bu sorunun cevabına kâh iyi insan olmak. Sanat için demişim ya da öylesine vakit geçirmek için. Bazen ilk cevaba yaklaşmışım bazen son cevaba. İyi bir insan görmüşüm; ağlayan, gülen, bağıran, çığlık atan. Sonra bir ses duymuşum; uzaktan gelen, hüzünden. Bir film izlemişim veya. Ne bileyim annemi hatırlamışım. Sonunda öyle ya da böyle hâlâ bu sorunun cevabını bulamamışım. Okumaya devam et “Bir tutkulu sevinç, bir tutkudan hüzün: Kelebekler*”