
Beyaz ihanetler*
İhanetler kirletmemişken ruhumu,
Hâlâ varken sevilecek birkaç kadın, çocuk, kuş…
Bakabiliyorken gözlerinin derinlerine,
Fark ediliyorken siyahla beyazın suçu,
Bırak da gideyim artık.
İhanetler kirletmemişken ruhumu,
Hâlâ varken sevilecek birkaç kadın, çocuk, kuş…
Bakabiliyorken gözlerinin derinlerine,
Fark ediliyorken siyahla beyazın suçu,
Bırak da gideyim artık.
Ben ne anlarım gözün düşmesinden
Kirpiğin titremesinden.
Gözlerin dolmuş ey yâr…
Gönlüm daralır şimdi. Okumaya devam et “Kaybolmasın gölgen uzakta*”
Âdem’in ilk yalnızlığı,
arayacak bir senin olmamasıdır.
Kaburgamın eksikliği,
arayacak bir senin olmamasıdır. Okumaya devam et “Âdem’in ilk yalnızlığı*”
Ne kelimeler yadsıdım, nice şiir unuttum.
Son bir bakış, en son dönüştür bu.
Ufuktaki gurub seni andı.
Gönlüm tellendi.
Gidiyorum gecenin ardındaki su,
Gidiyorum günü karşılayan ses.
Uzaklara gidiyorum.
Attığım her adımda, aldığım her menzilde,
Seni eziyorum.
Seni çiziyorum.
Sana mı geliyorum?
Yok, uzaklaşıyorum. Okumaya devam et “Yadsınan*”
Bazı zamanlar aklıma bir soru takılır: İnsan ne için yaşar? Şöyle, uzaktan ve dışardan geçmişime, sergüzeştime baktığımda bu sorunun cevabı hâlâ muğlaktır. Kâh insanlar için bir şeyler yapmak demişim bu sorunun cevabına kâh iyi insan olmak. Sanat için demişim ya da öylesine vakit geçirmek için. Bazen ilk cevaba yaklaşmışım bazen son cevaba. İyi bir insan görmüşüm; ağlayan, gülen, bağıran, çığlık atan. Sonra bir ses duymuşum; uzaktan gelen, hüzünden. Bir film izlemişim veya. Ne bileyim annemi hatırlamışım. Sonunda öyle ya da böyle hâlâ bu sorunun cevabını bulamamışım. Okumaya devam et “Bir tutkulu sevinç, bir tutkudan hüzün: Kelebekler*”
Bir pıhtı düştü aramıza.
Kan rengi hem de kandan.
An rengi belki zamandan.
Düşer düşmez, sesi irkiltti seni.
Önce dikeldin, sallandın ve döndün.
İşte o vakitti gözlerine kavuşmam. Okumaya devam et “Gençliğimin pıhtısı*”